top of page

Osmanlı Padişahlarının Haremleri

  • Güngördü Bey | Kazakistan
  • 4 May 2018
  • 10 dakikada okunur

Yabancıların ve Osmanlı / Türkler içindeki Türk dışı unsurların yaptıkları tablolara ve yazdıkları yazılara bakarak Osmanlı ve Türkler hakkında hüküm vermek; gözleri kapalı olarak önüne getirilen bir nesnenin resmini çizmek gibidir.

Bizler de Türk kökenli insanlarız ve milletimizi elbette ki seviyoruz. Fakat acı gerçekler bize milletimizin insani ölçülerde beklenenleri veremediğini göstermektedir. Kendi kendimizi eleştrilim ki gerçekleri görebilelim. Burada yazılan hiçbir şey milletimizi aşağılamak ya da kötülemek için yazılmamıştır. Öyle birşey varsa da biz de bu milletin içindeyiz zaten. Kötü yönlerimizi görelim ki onları hep birlikte düzeltelim. Her kafadan "ben, ben" diye ses çıkmasın. "Ben yaparım, ben ederim" deyip ayrımcılıklar ortaya çıkmasın. Enerjimiz, kaynaklarımızı, ortak aklımız bölünmesin. Yazımızı ön yargısız bir şekilde okuyun. Ne demek istediğimizi anlayacaksınız. Türklerde elit tabaka denilen "asil yönetici soylarından" gelenler ve Allah'ın özel olarak seçtikleri haricinde çok ta üstün ahlaki, akli ve yaratıcı meziyetlere sahip insan bulamazsınız. Binlerce evliya gelip geçmiştir. Onlara hakiki mürit olabilmiş birkaç kişi görürsünüz. Ne zaman lider bir Türk Kağanı meydana çıksa Türklerin ilk işi onu kötülemek ve hatta ona karşı yürümek olmuştur. Maalesef onbinlerce sene boyunca olup bitenler göstermiştir ki; ne zaman iyi ve faydalı liderler Türklerin başında olmamıştır, Türkler tepesitaklak uçurumdan yuvarlanmışlardır. Türkler tarihte defalarca yok olmanın eşiğine geldi. Son anda Allah'ın "özel lütfu" ile başlarına asil soylardan gelme Kağanlar geçti. Tabiat olarak Türkler kandırılmaya çok yatkındır. Hatta İngilizler "dünyada Türkler kadar saf millet yoktur, çok çabuk kandırılırlar" der. Saflık fakir olan kesimlerde temiz kalplilik olarak belirse bile biraz palazlanan Türklerde saflık kötü emelli kişilerin ve emperyalist yabancı toplumların emellerine hizmet etme yatkınlığı olarak belirir. Türklerde "eğitim almış olsalar bile" cehalet çoktur. Biraz eğitim alınca ve üç-beş kitap okuyunca hemen havaya girip kendisini birşey sanma alışkanlığı vardır. O yüzden de makam, mevki ve mal için birbirini ezme yatkınlığı çok fazladır. Hal böyle iken; Türklerin elit tabakasındaki insanların bu zihniyetteki Türklerden eş alması büyük bir risktir. Türkler ezelden beri dışarından kız alırlar, fakat dışarıya kız vermezler. İslamiyet te aynı fikirdedir. "Dışarıdan kız alma" için "İslamiyet'in özüne aykırı" veya "Türk Töresi'nin özüne aykırı" demek cehaletin dik alasıdır. Türkler eskiden beri ama kültürel hayranlık, ama siyasi manevra, ama farklı toplumları anlama, ama yabancı toplumlarla akrabalık kurup işbirliğini geliştirme amaçlı olarak kız almışlardır. Nesep babaya tabidir. Biyoloji'deki Genetik Bilimi açısından düşünüldüğünde ise; aynı millet içerisinde baskın olabilen Genetik hastalıklar, farklı uluslardan kız alma ile çekinik hale getirilmektedir. Böylece hastalığın ortaya çıkış ihtimali çok düşürülmektedir. Genetik Bilimi: "Hemen her hastalığın genleri insan vücudunda bulunur. Bunların bir kısmı baskın, bir kısmı çekinik özelliktedir. Aynı milletten insanlar aynı tür hastalıklar için baskın Genetik kodları barındırmaktadırlar. Ama farklı uluslardan evliliklerle bu hastalıkların çoğu bertaraf edilir" der. Yani Türkler Genetik Bilimi'ne göre hareket etmemiş olsalar bile sağlık açısından isabetli bir yaklaşım izlemişlerdir. Türklerin çoğu okuma, öğrenme, araştırma, kendini kültürel olarak geliştirme, sorgulama, analiz etme gibi şeyler konusunda aşırı derecede tembeldir. Okumuş cahiller çok daha büyük tehlikedir. Doğru düzgün fikri ve araştırması olmadığı halde boş boş yazıp konuşan pekçok insan vardır. 2-3 satırdan uzun yazıları Türklerin % 95'i okumaz bile.. Ama ahkam kesmeye, kulaktan dolma bilgilerle başkalarına kafa tutmaya bayılırlar. Türklerin hemen hepsi, hayatlarının gençlik döneminde karşılarına çıkan ilk akıma kapılıp giderler. Karşılarına solcular çıkarsa o da solcu olur, dindarlar çıkarsa o da dine meğleder, komunistler çıkarsa o da komunizme yönelir.. Doğru ile yanlışı araştırma, düşünme, analiz etme diye birşey yoktur. Türklerde aidiyet hissi çok yoğundur. Kendi başlarına yol almayı sevmezler. O yüzden pekçoğu kötüler tarafından koyun gibi güdülür. Kadınların hali daha da kötüdür. Kendini akli ve kültürel yönlerden geliştirmeye çalışan kadın çok çok azdır. Kendilerini daracık bir kutuya hapsederler ve o kutu içinde yaşar giderler. Dünyanın binbir hali ile, sanat ile, kültür ile gerçek anlamda ilgilenen kadın sayısı çok azdır. Ancak yabancı uluslardan kadınlar her fırsatını bulduklarında kültürel olarak kendilerini geliştirmenin yollarını aramaktadırlar. Son senelerde Osmanlı padişahlarının uçkuruna göz diken bazı akılsızlar, yalan yanlış bilgilerle padişahları kötüleme telaşındalar. Ehl-i keyf Arapların saray yaşantıları ile Osmanlı sarayını karıştıranlar, ortaya çok saçma tablolar çıkartıyorlar. Padişahların neden Türk kadınlarla değil de yabancı kadınlarla evlendiklerini bilmek gerekir. Sonra da haremin ne olduğunu anlamak gerekir. Bilmeden, art niyetle, akılsızca yorumlar yapmak ve padişahları karalamak son derece yakışıksızdır. Osmanlı haremi hakkında mevcut gerçek bilgilere bakalım: 1. Padişahlar kadın koynunda bütün vaktini tüketecek kadar nefsine düşkün değildi. Padişahlar bir sefere çıktı mıydı senelerce dönmeyebiliyordu. Sefere çıktığında hanımı gebe olup ta geri döndüğünde çocuğu büyümüş olan padişahlar var. 2. Padişahların çoğunun sadece bir eşi olmuştur, iki eşli olan tek tüktür. Cariyeler ise hanım sultanın yardımcılarıdır, padişah hanımı değildir. Cariyeler de edepli giyinirler, iyi eğitim alırlar, adab-ı muaşereti iyi bellerler ve sonra da saraydaki, askeriyedeki, devletteki müspet görevli kişilerle evlendirilirlerdi. Hanım sultandan ve saraydan görgü ve kültür öğrenirlerdi. 3. Padişahlar zina yapmamıştır, İslam kurallarına göre dina nikah yaparak evlenmişlerdir. Sanki günah işlemişler gibi padişahlara yüklenip durmanın mantığı yoktur. 4. Padişahların "yabancı eş almaları" konusunun bazı hususları vardır; a. İslam'a ve Türklerin başka soylardan eş alma kurallarına aykırı değildir. Tarih boyunca Türkler her zaman başka soylardan, başka milletlerden eş almışlardır. b. Türkler, Allah'ın verdiği bir akıl gibi, genetik çeşitliliğe yönelmişlerdir. Böylece pekçok genetik hastalığın ortaya çıkması için baskın genetik karakterlerin görünmesi engellenmiştir. c. Millet anlayışında çocuk babanın milliyetine tabidir. İslamiyet'e göre de çocuk babanın nesebine tabidir. O yüzden Türklerde ve İslamiyet'te "dışarıdan kız alınır, ama dışarıya kız verilmez" kuralı esastır. Çünkü doğan çocukların milliyeti ve nesebi babaya tabi olacağından doğacak çocukların İslamiyet'e göre her zaman "Müslüman" ve Türk Töresi'ne göre de "Türk" olacağı aşikardır. Bunun tartışması bile abestir. Biyoloji ilminde de "anne tarladır, baba ise tohumdur" denilir. Çocuğun biyolojik kodları babanın kodlarından gelişir. Burada bahsedilen annenin genetiğinin önemsiz olduğu değildir. Genetik yapıda dahi anne XX, baba XY kodlamasına sahiptir. Babanın kimyasalları ağır basarsa babanın Y geni annenin X geni ile birleşip çocuk erkek olur, ama annenin kimyasalları ağır gelirse babnın X geni, annenin X geni ile birleşir ve çocuk kız olur. ç. Türk kadınları mücadeleci, kendini güçlü olmaya zorlayan, pekçok beceriye sahip olan insanlardı. Ama yabancı kadınlar daha feminen ve kırılgandı. Türk kadınları yörük tabiatlı olduğundan sert mizaçlı ve inatçı idi. Yabancı kadınlar ise daha naif, öğrenmeye ve gelişmeye meraklı idi. Günümüzde bile erkekler daha oryantalist, geleneksel yapıdaki kadınlara değil daha feminen, daha naif, daha alımlı kadınlara bakıyorlar. d. Padişahların bazı eşleri siyaset gereği saraya gelmiştir. Orhan Bey Gazi'nin hanımı Nilüfer Hatun, o devrin Osmanlı çevresindeki güçlü Bizans komutanlarının birisinin kızıdır. Her ne kadar Orhan Bey Gazi onu sevse de, bunun bir ayağının da siyasi olduğu aşikardır. Padişahlar Sırp Krallarından, Kırım Hanlığı'ndan ve diğer hükümranlık altındaki yerlerden eşler almışlardır. Mesela; Yavuz Sultan Selim, Kırım-Tatar Hanlığı'ndan Yusuf Giray Han'ın kızını almıştır. Bunun en önemli nedeni; Cengiz Han'dan gelen "Han Soyu" olma ayrıcalığını Osmanlı'ya kazandırmaktır. Bu evlilikten sonra Osmanlı padişahları "Han" sıfatını da kullanmaya başlamışlardır. d. Osmanlı saraylarına getirilen yabancı uyruklu kızlar ya Kırım Tatar Hanlığı bölgesinden (Kırım Yarımadası, Moldova, Polonya, Estonya, Letonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Moskova'nın doğusu ve Finlandiya'nın güneyi) ya Balkanlardaki uç beyliklerinden olurdu. Güzel, sanata istidatı olan, zeki, akıllı, görgülü, yetiştirilmeye müsait olan kimsesiz (ana-babası ölüp devlet tarafından himaye edilen, korunan) kızlardan seçilirlerdi. Saraydaki hanımların ekseriyeti saray hizmetlerini gören, İstanbul'da oturan kişilerdi. Bunlar sarayda adab-ı muaşeret, kültür, sanat, beşeri ilimler öğrenirlerdi. Araplardaki gibi çıplak cariye ve köle kadınlar bulunmazdı. Haremde sadece Hanım Sultan(lar) bulunurdu. Haremin üst odası ise Ana Sultan'a aitti. Odalar arasında geçiş kapıları olurdu. Osmanlı sarayı zaten ufak bir yerdir. Öyle içinde at koşturacak koridorlar, saç-baş yolarak kavga edilecek odalar yoktu. e. Osmanlı padişahının hanımı saray kültüründen gelmiş ya da saray kültürüne göre yetiştirilmiş olmalıydı. Osmanlı beylerinin kızları bile olsa rastgele kızları alıp Hanım Sultan yapmak olmazdı. Sarayın bir ağırlı ve sorumluluğu vardır. Gayri Müslim bile olsalar, Osmanlı Hanım Sultanlarının çeşitli yerlerde hanlar, hamamlar, çeşmeler, aşhaneler, camiler, sebiller, hastaneler, okullar yaptırdıklarını görürsünüz. Saray entiralarını kaleme alan kişileri araştırdığınızda hemen hepsinin gayri Müslim ve Türk düşmanı tebadan olduklarını, uydurma bilgiler yazdıklarını görürsünüz. Ama insanımız kim nedir bakmadan okuduğu için yalan ve yanlış bilgilerle ahkam kesmeyi marifet saymaktadır. Padişahlar hakkında günümüzde asılsız söylemlerde bulunanlar da maalesef gayri Türk unsurlardır. İnsanımız onların söylemlerine ve yazılarına kolayca inanmaktadırlar. Padişah eşlerinden gayri Müslim olanların ekseriyeti Avrupa'nın asilzade ailelerininin kızlarıdır. Bunlar saray kültürüne ve devlet yönetme teamüllerine vakıf insanlardır. f. Osmanlı, Türklerden kadınları da saraya alarak saray kültüründe yetiştirmiş ve hatta onların yüksek kademeli bürokratlarla, askerlerle, devlet adamlarıyla evlenmelerini sağlamıştır. Böylece Osmanlı sarayının üst kademesindeki yöneticilerin eşleri de saray kültürüne vakıf olmuşlardır. Ancak padişahların ekseriyeti yüksek zekaya sahip insanlardı ve bu yüksek zeka da incelikle nakşolunmuştur. Karşısındaki insanın adeta ruhunu okuyan bir yapıdır. Ecnebi kadınlarda farklı bir takım şeyleri görmüş olmalılar ki kendilerine eş olarak onları münasip görmüşlerdir. 5. Osmanlı sarayları hiçbir zaman devasa ölçülerde olmamıştır. Pekçok yabancı tarihçi "Osmanlı sarayları Ortaçağ Avrupa derebeylerinin kullandığı en küçük şatodan ya da saraydan bile son derece küçüktür, mütevazıdır" demiştir. Dolayısıyla Osmanlı saraylarına yüzlerce cariyenin sığdırıldığı büyük bir yalandır. Cariyeler hanım sultana ve padişah annesine yardımcı kadınlardır. Hem onlara yardım ederek hanım olmayı öğreniyorlardı ve hem de sağlam bir eğitimden geçiriliyorlardı. Cariyeler padişahlarla birlikte olmazlardı. 6. Padişahlar siyasi evliliklere de önem vermiştir. Mesela; Sırp Despotluğundan eş alanlar olmuştur. Kimileri "Sırplar Türklere düşmanlık etmiş" diyebilir. Ancak akrabalık bağı da olduğundan, bazı Sırp krallarının erkek çocukları ile birlikte Osmanlı padişahlarına savaş desteği verdiği görülür. Hatta Türk ordusu içindeki kanatlardaki beyler kaçıp gitmişken Sırp kralının padişahla kaldığı dahi görülür. 7. Padişahlar Türk boylarından kadın almayarak onların arasında birbirlerine üstünlük sağlama çabalarını engellemiştir. Bu tür çabalar yüzünden geçmiş devirlerde iktidar savaşlarına girilmiştir. 8. Yabancı kadınlar öğrenmeye meraklıydı. Ama maalesef Türk kadınları öğrenmeye meraklı değildi. Her ne vesile ile olursa olsun, nikahlar dini usüllere göre yapılmıştır. Hıristiyan olan kadınlar Müslüman olmak istiyorsa Müslüman olmaları sağlanmış, kendi dinlerinde kalmak istiyorlarsa da kendi dinlerini yaşamışlardır. Ancak Osmanlı padişahları Müslüman olarak yaşamıştır. Çok kadınla evlenme meselesi: 1. İslamiyet'e göre: İslamiyet'e göre Müslüman bir erkek çok kadınla evlenebilir. Bazı kaynaklarda Hz. Peygamber'in (ASM) 40 erkek, Müslüman bir erkeğin ise 10 erkek gücünde olduğu ifade edilir. Bu durum "vücudun enerji kanallarının İslami yaşam ile açılması" şeklinde de yorumlanabilir. Kadınların özel günleri kadından kadına değişmekle birlikte; 3 günden 15 güne kadar çıkmaktadır. Müslüman erkekler fırsat buldukları her anda hanımları ile birlikte olmak isterler. Bu gayet doğaldır. Aksi kötüdür ve yanlıştır. Kadınların özel günleri, isteksizlikleri, hamilelik zamanları, erkeklerine soğuk olmaları, çabuk yaşlanmaları ve yıpranmaları gibi halleri hesaba katıldığında evliliği oturmuş erkeklerin eşleriyle birlikte olma süreleri giderek kısalır. Bu durum da erkeği köreltir. Zira erkeğin duyguları ve düşünceleri her türlü zorluğun altından kalkmaya yetse de eşleriyle birlikte olduktan sonra moralleri yükselir ve adrenalin seviyesi yükselir. Bu da erkeğin çok daha verimli bir insana dönüşmesini sağlar. O yüzdendir ki İslamiyet, erkeklere birden fazla eş almayı mümkün kılmıştır. Tabi eşlerinin rızası almalarını da şart koşmuştur. Dinin amacı insanların yaşamlarını kolaylaştırmak ve güvenli kılmaktır. Evlenen çiftlerde kısa süre içerisinde ya kadının ya da erkeğin eşlerini aldatma yoluna girdiklerini görmekteyiz. Bunun en büyük nedeni "ihtiyaçları olan şeyleri eşlerinden bulamamalarıdır". Birden fazla eş almayı günümüz kadını da tasvip etmediği için kadınlar ya aldatılmaya devam etmektedir ya da boşanmaktadırlar. İslamiyet'te çok eş alan erkek, bütün hanımlarına eşit davranmalıdır ve onların maddi-manevi ihtiyaçlarını gidermelidir. 2. Türk Töresi'ne göre: Türk Töresi'ne göre kadınlar sevmedikleri, beğenmedikleri, istemedikleri bir erkekle evlendirilmezler. Kadının ailesi, çocuklarının evleneceği erkeği didik didik edip araştırmak zorundadır. Kötülüğe meğilli, akılsız, imansız, ahlaksız, edepsiz, onursuz erkekle kızlarını evlendirmemelidirler. Kızları sevmiş olsa bile aileler müsaade etmemelidirler. Kız ana-babası, kızlarının evleneceği erkeği, erkeğin yaşadığı yerlere gidip araştırmaları ve soruşturmalıdır. Bu durum binlerce senelik Türk adetidir, anlayışıdır. Türk Töresi'nde "bir erkek birden fazla eş alamaz" demez. Çok eş almak uygundur. Yeter ki o eşlerine bakabilecek kuvveti olmalıdır. Türk Kağanlarının büyük bölümü tek eşli olmayı tercih etmiştir. Ancak çok eşli olan Kağanlar da vardır. Bilire bilmeze yorum yapan insanımız, çok eşlilik konusunda da işine geldiği gibi yorum yapmayı tercih etmektedir. Türklerde "medyatik olma" ve "kadınlardan aferin alma" çabasıyla kadınların hoşuna gidecek sözler söylenmektedir. Bu çok yanlıştır. İnsanları yanlışi fikirlere yöneltmektedir. Yabancı kadınlarla evlenme konusunda bilinmesi gerekenler: İslamiyet'te yasak olmayan birşeyi yasak kılmaya çalışmak alenen küfürdür ve dinden çıkartır. Bu fikir eğer toplumda yaygınlaşırsa akım haline gelir ve o da fitne olur. Türklükte de yasak olmayan birşeyi yasak kılmak akılsızlıktır, adaletsizliktir ve bozgunculuktur. Böyle abes işlerle uğraşanlar cezalandırılır ve toplumdan soyutlanır. 1. İslamiyet'e göre: İslamiyet'e göre Müslüman bir erkek din ehli olmak şartıyla Yahudi ya da Hıristiyan bir kadın ile evlenebilir. Nikah akdi her iki dinin görevlileri tarafından ayrı ayrı yapılır. Gayri Müslim kadına Müslüman olmak isteyip istemediği önceden sorulur. İstemiyorsa sonradan da eğer isterse Müslüman olabileceği hatırlatılır. Gayri Müslim kadına Kur'an'ı Kerim'in bir tercümesi ve bazı İslami kitaplar verilir. Her ne kadar Müslüman olmasa da bir Müslümanla evleneceği için İslamiyet'i öğrenmesi gerektiği ifade edilir. Nikah yapılmadan önce "nesebin babadan çocuğa geçtiğini, dolayısıyla doğacak çocukların babanın milliyetine ve dinine sahip olacağı" da mutlaka hatırlatılır. Bunları kabul etmiyorsa evlilik yapılmaz. "Ben çocuğumu istediğim gibi yetiştiririm", "ben çocuğumu özgür bırakırım, kimin dinini seçerse onunla yaşar" gibi kafalar İslamiyet ile bağlaşmaz. Müslüman bir kadın asla ve kat'a gayri Müslim bir erkekle evlendirilmez. Külliyen haramdır ve yasaktır. Doğan çocukların nesebi de babaya aittir. Çocuk İslamiyet'i seçer ve yaşarsa kendisine yardımcı olunur. Müslüman kızını gayri Müslim bir erkekle evlendiren ana-baba hesap gününde en ağır şekilde sorguya çekilecektir. 2. Türk Töresi'ne göre: Türk Töresi'ne göre bir Türk erkek, Türk olmayan unsurlardan veya diğer Türk boylarından kız alabilir. Kız, Türk Töresi'ne göre yetiştirilir. İçinde yaşayacağı Türk toplumunun gelenekleri, görenekleri, adetleri, kuralları, yaşayış biçimi, kültürü, sahih inancı anlatılır ve yaşatılarak öğretilir. Kız, erkeğin ailesi ile birlikte yaşamak istemiyorsa buna zorlanmak ve kendisine ev açılır. Kız, erkeğin ailesi ile yaşarken bile ev açılmasını istiyorsa itiraz edilmeden ona ev açılır. Ev ev üstüne kurulmaz. Eşe yumuşak davranılır, onun gönlü hoş tutulur. Kadın, erkeğinin hayatını kolaylaştırmak üzere çaba sarf eder. Kadın, kocasını sinirlendirmek ve onun soğumasını sağlamak için çaba sarf etmez. Kadın, kendisini sürekli geliştirir. Kültürünü, becerilerini, ilgi alanlarını, ufkunu genişletir ve eşinin hayranlığını kazanır. Türk erkekten doğan çocuk Türktür. Türk bir kadın asla Türk olmayan unsurlarla evlendirilmez. Zira nesep babaya aittir. Baba kimlerdense, doğacak çocuk ta onlardan olacaktır. Türkler içinde evlenerek yaşamaya başlamış ve dul kalmış olsa dahi, kadının başka bir toplumdan kişi ile evlenmesine hoş gözle bakılmaz. Hiçbir koşulda kadın zorla birisiyle evlendirilmez. Cariye konusunda bilinmesi gerekenler: - Cariye kimdir? TDK sözlüğünde "yabancı ülkelerden kaçırılıp özgürlükten yoksun edilen, alınıp satılabilen, her konuda efendisinin isteklerine bağlı bulunan genç kadın, halayık" der. Bazı kaynaklarda; "sahibinin isteği üzerine cariyelerin sadece alt iç çamaşırı ile evlerde dolaşabileceği" hususunda bilgiler yazılmaktadır. Bu da İslami anlayışa aykırıdır. İslam'da hiçbir kadının öyle teşhir edilmesine izin verilmez. İslamiyet'te kadın kutsaldır ve kadına büyük değer verilir. Araplarda cariye kavramı vardır. Hz.Muhammed (ASM) sonrasında Müslümanlar başka toprakları fethetmeye başlayınca köle olarak Arap Yarımadası'na milyonlarca insan getirmişler, hurma tarlalarında ve kendi evlerinde onları çalıştırmışlardır. Köleliğe karşı olan Hz.Muhammed'in (ASM) ardından kölelik yine doğmuştur. İslamiyet'te kölelik yasak değildir. Fakat insan özgürlüğüne çok önem verilir. Özellikle Emevi dönemindeki bazı saraylarda ve Vahhabi döneminde dansözleştirilmiş, eğlence alemlerinde hizmetkar olan, bölgenin yöneticisinin haremini dolduran pekçok kadın görülebilirdi. Tabi bütün Arap padişahlarını aynı kefeye koymak çok yanlıştır. Ehl-i Müslim olan Arap padişahlar asla harama el uzatmamışlar, adaletle hükmetmişlerdir. - Saraydaki her kadın padişahın hanımı mıdır? Türklerde cariye kavramı yoktur. Günümüzde dizilerle ve popülist kültürle meydana çıkartılmıştır. "Saray Hatunları" denilen şey ile "padişah cariyeleri" aynı şey değildir. Padişahlar hanımlarına "cariye" demezdi. Onlar "Hanım Sultan" diye anılırdı. "Cariye" ifadesi amiyane bir tabir olarak Hanım Sultan(lar) ile padişah arasındaki sohbetlerde geçmiştir. Hanım Sultan(lar) alçak gönüllülüğünü göstermek için "sizin kölenizim" ifadesi yerine "cariyenizim" demişlerdir. Saraydaki hanımların hepsi padişahın eşleri değildir. Padişahlar aleni olarak dini nikah (ki resmi nikah yerine geçer) kıymadıkları kadına dokunmazlardı. Evlenmek istedikleri kadınlarla ufak tefek filörtleşmeleri olmuştur. Ancak suistimal etmek için kadınların hisleriyle oynamamışlardır ve onları kullanmamışlardır. "Bunların hepsi benim cariyem, istediğimi çağırıp onunla yatarım" kafası Türk padişahlarının anlayışı ve yaşayışı değildir. Türk ve İslam düşmanı gayri Müslimler ve batılı gizli örgütler Türkleri kötülemek için çeşitli kitaplar yazmışlardır. Bu kitaplar yalan ve hiçbir kaynak belirtilmeden yazılmış saçmalıklarla, iftiralarla doludur.

Bakabileceğiniz birkaç website önerisi:

Comments


Mete IX K&C

Türk Dünyası'na ahir zamanda bir umut veren, destekçi

  • Facebook Black Round
  • Twitter - Black Circle
bottom of page