Kadim Türklerin Günümüz Yansımaları
- Mete IX
- 3 Haz 2018
- 6 dakikada okunur
Batı merkezli, Türk ve İslam düşmanı tarih anlayışı benimsendiği için hangi topluluk nereden geliyor, günümüzde azınlık gibi görünenler aslında kimlere mensup bilinmemektedir. Emperyalistler azınlıkları kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmektedirler. Direkt olarak toplumları maşa haline getiremeseler bile uluslararası alanda bilgi vetarih dezenformasyonu için onların nüfuslarını başka başka toplumlar içerisinde gösterebilmekte ve onları kültürel dejenerasyona, asimilasyona tabi tutabilmektedirler. Nuh Tufanı sonrası Hz.Nuh'un (as) 3 oğlunun yerleştiği alan Anadolu, Kafkaslar, Güney Azerbaycan ve Kuzey Ön Asya dolaylarıdır. O zamanın insanları çok uzun boylu ve çok iri oldukları için belirli bir miktarda kişiselleştirilmiş alanları olması gerekiyordu. Yasef'in çocuklarının yerleşim alanı daha çok Urmu Gölü ve çevresi olmuştur. Hatta Urmu Gölü ile Van Gölü arasındaki bölgeyi söyleyebiliriniz. Buraları Nuh Tufanı sonunda meydana gelmiş su birikintileridir. Urmu Gölü Van Gölü'nden daha büyüktür. İnsanlar tatlı su kaynaklarının yakınlarında olmayı her zaman tercih etmişlerdir. Tufan sonrasında insanlar büyük göçler başlatmışlardır. Yasef'in soyundan gelenler daha hareketli ve daha kalabalık oldukları, bir de atasal kültürlerine daha bağlı oldukları için değişik coğrafyalara akınlar yapmayı ve oralarda kültürlerini yaşamayı tercih etmişlerdir. Onbinlerce sene içerisinde insanlar oradan oraya göçüp durmuşlardır. Ama Yasef'in soyundan bir kısım insanlar, ilk yerleşim bölgelerini hiç terk etmemişlerdir. MÖ 8000'li senelerden itibaren bugünkü tarihçilerin Proto-Türk dedikleri yapılar meydana çıkmıştır. Bu ifade "ilkin Türk" olmasına karşın tarihteki ilk insanları ifade etmez. Günümüze ulaşabilen yazılı tarih ve tarihi eserler göz önünde bulundurulduğunda günümüz insanının kafasında şekillenebilen görsel tarihi anlatır. Arkeologların bulgularına göre hemen her 10,000 senede bir dünya kendini yenilemek üzere buzul çağına girmiştir. Buzul çağı olması demek te bütün dünyanın buzlar altında kalması demek değildir. Kuzey ve güney kutup bölgelerinde kısmi buzul yapılarının oluşması demektir. Ancak geniş alanlar buzlarla kaplanmıştır. O süreçte insanların ve diğer canlıların buzul bölgelerinde yaşayabilmelerine olanak olmamıştır. Son buzul çağında Asya ile Kuzey Amerika kıtaları arasında, Bering Boğazı kısmında karalar meydana çıkmıştır. Kuzey Amerika'nın ABD'ye kadar olan kısımları buzullar altında kalsa da, arada kalan küçük bir geçit insanların ve hayvanların kıtalar arasında yer değiştirebilmelerine imkan vermiştir. Buzullar eridikten sonra da geniş alanlar sular altında kalmıştır. Örneğin; Ege Denizi yüksek halde iken Ege Bölgesi ve Marmara Bölgesi'nin büyük bölümü sular altındaydı. Sonradan denizin olduğu yer çökerken bugünkü kara yükselmiştir. Bu da o zamanlarda büyük kıtasal hareketlerin ve tektonik faaliyetlerin devam ettiğini göstermektedir. Türkler oradan oraya göçüp kentler kurarlarken buzul çağı sonrasında kara olup su (deniz ya da nehir) kenarlarında kalan yerleri yerleşim alanı olarak tercih etmişlerdir. Bir kısım kentler ise sular altında kalmıştır. Dünyanın coğrafi olarak biçim değiştirip durması, insanların medeniyet kurmalarını da engellemiştir. Ama MÖ 8000 yıllarında, yani bundan 10,000 sene evvel, yani son buzul çağının hemen ertesinde Türklerin dünyanın her yerinde yeni kentler, beyaz piramitler, kaleler inşa ettiklerini görüyoruz. Bu medeniyet anlayışı Ön Asya, Anadolu ve Kafkaslarda kök almakla birlikte Asya'ya kadar uzanıyordu. Türklerin medeniyet anlayışı MÖ 6000'lerde Kuzey Afrika'ya, MÖ 3000'lerde ise Avrupa'ya girdi. O zamana kadar basit küçük köyler halinde yaşayanlar yerleşik hayata geçmeye, tarımla ve hayvancılıkla uğraşmaya başladılar. Türklerin "mumya yapma" ve "tıp" alanındaki birikimlerinin bir bölümü Mısır'a ve Avrupa'ya geçmeye başladı. Çinliler de Türklerden pekçok ilmi bilgi edindi. "Çin tarihi" dediğiniz şeyin % 80'i Hun tarihidir. Zira Çin'i var eden Hunlardır. "Çin" dediğiniz şey güneydoğuda küçük bir yerdir. Şangay'a kadar uzanan bütün Çin aslında Hun topraklarıdır. Çinliler daha sonra bu alanları işgal etmiştir. Hunların çoğunu da kendi içinde asimile etmiştir. Bugün Çin'de 28 dil konuşulmaktadır. 8 dil direkt Köktürkçe ile oluşturulmuştur. Kalan dillerin hepsi de Köktürkçe tamgaları değiştirilerek oluşturulmuş ve Hunlar içindeki Türkler tarafından kullanılmıştır. Çince ya da Mandarince dediğiniz dilin kadim yapılarına bakarsanız Köktürkçe tamgaları bulursunuz. Zaten Türklerin 2. büyük Asya göçlerinde Çinliler, Koreliler ve Japonlar Türk unsurlardan koparak buralarda dışa kapalı yapılar oluşturmuşlar ve farklılaşmışlardır. MÖ 4000'lere geldiğinizde özeliklle Anadolu'da, Ön Asya'da ve Kafkaslarda Türk boylarının medeniyet kurma anlamında hareketlendiklerini görürsünüz. Ermen Beyliği, Akadlar, Urartular, Akadlar, Troyalılar, Sümerler, Lidyalılar, Likyalılar ve diğer pekçok devlet yapısı Türk unsurlar tarafından kurulmuştur. Dünyada o zamanlar zaten "millet" anlamında başka bir unsuru görebilmeniz imkansızdır. Bundan 1000 sene geriye gitseniz Rus, 2000 sene geriye gitseniz Avrupalı, 3000 sene geriye gitseniz Yunanlı, 5000 sene geriye gitseniz Mısırlı diye birşey bulamazsınız. Ama her daim Türkler vardı. Türklerden başka da "medeniyet" ve "devlet" kurma tecrübesinde olan başka bir toplum yoktu. Bugün Mısır'dan piramitleri çıkartın, ortada Mısır tarihi diye birşey kalmaz. Medeniyet anlamında dünyaya kattıkları hiçbir şey yoktur. Özellikle Akadlar, Urartular ve Sümerler gibi daha güçlü devletler yıkıldığında, savaşların ve yokluğun etkisiyle insanların bir bölümü göç etmişlerdir. Özellikle Arap Yarımadası'na ve Avrupa'ya doğru göçler vardır. Avrupa'ya doğru göç edenler, Hz.İsa'nın (as) gelmesi ile Hıristiyanlığa geçiş yapmışlardır. Arabistan'a doğru göçenler ise Hz.Muhammed'in (ASM) gelmesi ile Müslümanlığı geçiş yapğmışlardır. Hz.İbrahim (as) da Sümerler içinde yaşamış bir Türk idi. Arap Yarımadasında Hz.İbraim'in (as) soyuna "Kanturaoğulları" ve inancına da "İbrahimi inanç" denilirdi. Hz.Muhammed (ASM) te İbrahimi soydan gelmektedir. Hz.Muhammed'in (ASM) babası İbrahimi inançtan ve Kanturaoğullarından iken validesi Arap idi. Hz.Muhammed'i (ASM) dedesi (babasının babası) büyütmüştür ve Arapların sapkın yaşamlarından torununu korumuştur. İslamiyet'in gelmesinden sonra Hz.Muhammed'in (ASM) eşlerinden birisi de Türkistan'dan Arabistan'a göçen Türk kökenli (Türkmen Kayı) bir kadın olmuştur. Hz.Muhammed (ASM) zamanında Kayı Boyu'ndan Süreyç Kabilesi Mekke'de yaşamakta idi Kabe'nin koruyuculuğunu yapmaktaydı. Hz.Muhammed'in (ASM) Medine'ye göçmesi ile birlikte orada kendisini kucaklayanlar ise Evs ve Hazreç Kabileleri olmuştur. Onlar da Sümerlerden ayrılan Türkler idi. Hatta Hz.Muhammed (ASM) bir kısım Müslümanları Mekkeli kafirlerden korumak için Habeşistan'a göndermesi de tesadüf değildir. Zira orada da Türkler bulunmaktaydı. Bir kısmı Afrikalılarla evlenenlerin çocukları olduğu için siyahi ya da melez idiler. Hz.Muhammed (ASM) Ramazan itikafının en az 15 gününü Türk çaıdırında geçirirdi. Müslümanların silahlarını ve ev eşyalarını Türkler yaparlardı. Hepsinin üstünde de Kayı tamgası bulunur. AnadolU'da, Kafkaslarda ve Ön Asya'da bulunan eski medeniyetlerin yıkılması ile bir kısım Türkler yine yaşadıkları yerlerde kalmışlardır. Batı Anadolu'da kalanlar Bizans'ın etkisiyle Ortodoks Hıristiyan olurken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da kalanlar Arapların etkisiyle Müslümanlaşmışlardır. Ermen Beyliği Kafkaslardan Güney Azerbaycan'a kadar geniş bir alanda hakim idi gerçek Ermeniler slavların etkisiyle Ortodoks Hıristiyan haline gelmişlerdir. Zamanlar Batı Anadolu Türkleri Hıristiyanlaşarak İstanbul Patrikliği'ni kurarken, Doğu Anadolu'dan başlayıp Kafkaslara uzanan çizgide Ortodoks Hıristiyan olan Türkler ise Rus Ortodoks Kilisesi'ne yakın durmuşlardır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Müslümanlaşan Türkler ise zaman içinde Türklükle bağlarını oldukça unutmuşlardır. Bu toplumlardan en belirgin olanları Zazalar ve Kurmançlardır. İki toplum da Köktürkçe'ye benzer Türkçe lehçeleri kullanırlar. Arapların ve Farsların da fetih zamanlarına muhatap kalan bu Türkler, dil yapılarına Arapça ve Farsça ifadeleri de almışlardır. Ancak kültürel yönden diğer Türkmen köylüleri ile hiçbir farkları yoktur. Batı Anadolu'da kalıp ta İstanbul Ortodoks Patrikliği'ne bağlı olan Türklere "Rum" denilmiştir. Yunanlıları meydana getiren 3-4 farklı kadim toplumlardan ikisi Türk kökenlidir. Bu Türk kökenli toplumlar zaman içinde Elen zihniyetinde asimile olmuşlarsa da kültürel yönden diğer Türklere yakınlıklarını yadsıyamayız. Rumlar da Yunanlılarla ortak paydada Türklüğün kalıntıları sayesinde buluşabilmişlerdir. Kürtlerin kökeni Farisilere dayanır. Fırat ile Dicle arasında, Basra Körfezi'ne yakın bir yerdeki 2 köyden köken almışlardır. Türklerle hiçbir akrabalıkları da yoktur. Bir arada yaşadıkları ve yaşadıkları yere yapıştıkları için kalabalık gibi görünürler. 5000 tanesi bir araya gelince kendilerine aşiret demektedirler. Kültürel yönden hiçbir milli unsura sahip değillerdir. Dilleri Türkçe, Arapça, Ermenice ve Farsça karışımıdır. Kürtler Zazalarla ve Kurmançlarla ne dil, ne kültü ve ne de sosyal açılardan anlaşamazlar. Zira hiçbir ortak paydaları yoktur. Kürtlerin nüfusu bütün dünyada 5 milyon civarıdır. 2,5 milyonu Türkiye'de yaşar. Türk-Kürt evlilikleri öyle abartıldığı kadar değildir. 234,000 Türk-Kürt evliliği vardır. Nikahta "babanın nesebi esastır" dini ve Türk Töresi kuralına göre Türk-Kürt evliliklerinden doğan çocukların % 85'inden fazlası da Türktür. Bazı şuursuz ve art niyetli kişilerin bahsettiği gibi 50-60 milyon Kürt asla ve kat'a yoktur. Kuzey Irak'ta yoğun bulunan Kürtler bile yaptıkları seçimlerde 800,000 oyu zor çıkartmışlardır. Onda da defalarca oy atan aynı kişilere ve çocuk oy kullananlara rağmen.. Demek ki Kuzey Irak'ta toplasanız 300-400,000 oy kullanabilen yetişkin bulunmaktadır. CIA ve AB menşeili istatistik kurumları, 2002'den sonra kademeli olarak Kürt nüfusunu % 1,8'in altındaki seviyelerden % 18'lere çıkartmıştır. Selahattin Demirtaş ve tayfası Türkiye'deki Kürt nüfusunu 30 milyon, Moshe Barazani ise 50 milyon göstermektedir. Bazı şuursuz Türk milliyetçileri de aynı hataya düşmektedirler. Türkiye'de 30 milyon Kürt olduğunu söyleyenler vardır. BM kurallarına göre nüfusu 5 milyonun üzerinde olan toplumlar kendi bağımsızlıklarını ilan edip devletlerini kurma hakkına sahiptir. Avrupa'da onmilyonlarca nüfusu olmasına karşın bağımsızlığına izin verilmeyen toplumlar vardır. Almanya'da bugün 8 milyon (Almanya nüfusunun % 10'u) Türk olmasına rağmen nüfus 3-3,5 milyon olarak ifade edilmektedir. 5 milyon bile diyememektedirler. Zira o zaman Almanya'nın ortasında bir Türk devleti neden kurulmasın? Birleşmiş Milletler buna yeşil ışık yakıyor. Ama iş Türkiye'nin haklarını korumaya gelince Türkiye'ye her türlü eziyeti yapmaktadırlar. Kürt nüfusunu 30 milyon gibi göstermekten çekinmemektedirler. Bunu da Zazaları ve Kurmançları kullanarak yapmaktadırlar. Kurmançların nüfusunu 13 milyonun ve Zazaları da 5 milyonun üstünde gösterip onları Kürt nüfusuna dahil etmektedirler. Zazalar ve Kurmançlar kendi köklerine yabancılaştıkları ve Türklüklerini unuttukları için kendilerini ayrı bir millet gibi görme eğilimindedirler. Yani ne Kürt olmayı ve ne de Türk olmayı kabul etmemektedirler. Böyle olunca da emperyalistler Türklere karşı avantajlı duruma gelmektedirler. Zira Zazalar ve Kurmançlar bu sefer Türk nüfusu içinde de gösterilememektedir. Zazaların ve Kurmançların emperyalist uşaklığı yapmayan Türk tarihçilerin ve araştırmacılarının yaptıkları "Zaza ve Kurmanç kültürü ile Türk kültürü arasındaki aşırı yakınlığı" anlatan çalışmaları okumaları gerekmektedir. Aksi halde emperyalistler onları önce Türklerden ayırmanın, sonra da Kürtlere dahil etmenin yollarını aşama aşama geliştireceklerdir. Türk tarihçileri tarih anlatımının kuru bilgi sağlama demek olmadığını; siyasi, sosyal, kültürel, ticari, ekonomik sonuçlar getirdiğini bilmeleri gerekir. Ona göre tarih yazmaları gerekmektedir. Milli ve manevi değerleri, hedefleri, çıkarları gözetmeden yazılan tarihin hiçbir anlamı ve manevi tesiri yoktur. İnsanlar sadece kuru bilgiye değil, onlara istikamet ve manevi güç verecek altyapıya ihtiyaç duymaktadırlar. Tarihçiler bu işi doğru düzgün yapmazlarsa, emperyalistler kendi bozuk kültürlerini ve emellerini size empoze etmeye başlarlar. Zamanla da sizi asimile edip kendi içlerinde 3. sınıf insan grubu haline sokarlar.
Comments