top of page

Siyasetçi ile Dava adamı arasındaki farklar

  • meteozturk9
  • 28 Kas 2017
  • 9 dakikada okunur

Dünyada “siyaset” ve “politika” kelimeleri ve içerikleri aynı kabul edilir. Ayrıca “siyaset” kelimesi yoktur. “Politika” ve “politikacı” ifadeleri vardır. Ancak Ortadoğu coğrafyasında, özellikle de Türkiye’de siyaset bir mesleki alan, özel uğraş alanı, para kazanılan bir iş alanı olarak algılanmaktadır. Demokratik parlamenter sistemin getirdiği bir uygulama olarak siyaset, Türklere hayırlı ve güzel bir ortam hazırlamamıştır. Emperyalist (yayılmacı), sömürgeci, işgalci, Siyonist küresel örgütlere, Evanjelik Hıristiyanlara ve Evanjelik Müslümanlara, ülkelere; siyasi, ekonomik, ticari, eğitim, askeri ve diğer alanlarda güçsüz olan ülkeleri yönetenler üzerinde baskı ve idare mekanizmaları kurulması üzerine imkân ve geniş alan sağlamak üzere “siyaset” çok iyi bir fırsat oluşturmuştur.

Siyasetçiden dava adamı olur mu? Siyasetçiden dava adamı olmaz. Bütün siyasetçiler bir eşik değerine ulaştığında tıkanırlar ve geri adım atarlar. Davalar geri adımları götürmez; süreklilik, enerji, dinamiklik, yenilikçilik, gelişim, yaratıcılık ile beslenmek ister. Siyasetin çok içine batmamak kaydı ile dava insanından siyasetçi olur. Zaten dava adamları siyasetle uğraşmak yerine, siyasetle uğraşan yandaş ve candaş insanlar ararlar.

Bu yazımızda yazdıklarımız bilaistisna ve şartsız, dünyanın bütün siyasetçileri için geçerlidir. Siyasetçileri kötülemek için yazmıyoruz, sadece gözlemlerimizi ifade ediyoruz. Beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez. Beğenmeyen neden beğenmediğini karşı tez ile ifade edebilir. Hesap gününde en elim ıstırapları siyasetçilere çekecektir. Cehennemde de en çok siyasetçiler olacaktır. Devletlerini ve milletlerini iyi yönetenler elbette ki Allah katında değer bulacaklardır. Ama onların sayısı maalesef çok azdır. Bir kişi siyasetçi olacağı yere önce dava insanı olmaya çalışmalıdır. Aklını, dimağını, imanını, ahlakını, atasal kimliğini güçlendirmeden ateşin içine atlayan insan elbette ki akıllı değildir.

Siyasetçi ile dava adamı arasındaki farklara bakacak olursak:

1. Siyasetçi bütün olaylara maddiyat boyutundan bakar, bu da zamanla kalbini katılaştırır. Dava insanı olayların hem maddi boyutuna, hem de mana boyutuna ehemmiyet verir.

2. Siyasetçi yeni şeyler öğrenmeye, bu öğrendikleri üzerine tefekkür etmeye ve dünya nimetlerinin Allah tarafından verildiğine dair irade etmeye güç yetiremez. Siyasetle uğraşan dünya işlerine gereğinden fazla dalar. Dava insanı her türlü şeyde Allah’ın kudretini görür, sürekli yeni şeyler öğrenmeye ve kendini geliştirmeye önem verir, öğrendikleri üzerine tefekkür eder ve nimetlerin kıymetini bilir.

3. Siyasetçi manevi güçle hareket etmez, öyle hareket ettiğini sanır. “Ben yönetimi ela alırsam, ümmet / milletim rahata erişir, her şeyi düzeltirim” anlayışındadır. Ancak gerçekte böyle olmaz. Siyasi yaşamda insanın elini ayağını bağlarlar. Dava insanı ise manevi güçle ve imani akılla hareket eder. Dava insanını aşağı çekecek, durduracak, yolunu saptıracak bir şey yoktur. Dava insanı engelleri önemsemez.

4. Siyasetçi kandırılmalara açıktır ve kandırmaya da yatkındır. Zira insanlar popülist kültüre ve bencilce arzularının, ihtiyaçlarının tatminine bakar. Siyasetçiyi de o yönde kullanmaya çalışırlar. Dava insanı hedeflerine ulaşmak için stratejiler üzerinden yol alır. Gösterdiği yaklaşımlar sübjektif ve hatta akıl almaz olsa bile insanların iyiliği üzerinedir. Dava insanı kendi keyfini düşünerek politika tayin etmez.

5. Siyasetçi alkışlanmaya açtır, takdir edilmek ister. Pohpohlanmadığı zaman topluma küser. Dava insanının pohpohlanmaya ihtiyacı yoktur. Böyle şeyler yapanları da ahmak olarak görürler.

6. Siyasetçiler bütün sorunları çözecekmiş edasınca hareket ederler. Onlara bıraksan dünyada bir tane sorun kalmaz, herkes çok mutlu olur, uçan kuşlar bile ondan destansı bir biçimde bahseder. Ama güç eline geçtiğinde içine girdiği ortamın sarhoşluğuna kapılıp önceki düşüncelerinden uzaklaşır. Dava insanı da sorunları çözmek için azimlidir ve kararlıdır. Ancak o, yapacağı işe iyi odaklandığı ve saptırmalara aldırış etmediği için adım adım başarıya yaklaşır.

7. Siyasetçiler için siyaset geçim kapısıdır, kolay yoldan para kazanma imkânıdır. O yüzden siyasetçiler kurulu düzenin bozulmasını ve kadim Türk yönetim şeklinin gelmesini de istemezler. Zira kadim yönetim şeklinde bugünkü siyaset anlayışı yoktur, olması gerektiği gibi bir yönetim modeli vardır. Dava insanı için asli yönetim modeli esastır. Dava insanı kişisel çıkarlar üzerine siyaset yapısı istemez. Dava insanları gönüllü hareket ederler ve kıt imkânlarını dahi davalarına adarlar. Siyasetçiler sürekli huzursuz yaşarken dava insanları her zaman huzurludurlar.

8. Siyasetçiler sanata, kültüre, bilime ve teknolojiye karşı son derece duyarsızdırlar. Baktığınızda bu alanlarda ciddi hiçbir çalışma yapmadıklarını, son derece sığ düşünce tarzları içerisinde boğulduklarını, bu alanlarda saçma açıklamalar yaptıklarını görürsünüz. Dava insanı sanatı ve kültürü çok sever, bilim ve teknoloji alanlarında gelişmeleri takip eder.

9. Siyasetçiler devirlerini tamamlayınca unutulup giderler. Arada sırada medya ya da belgeseller aracılığıyla hatırlansalar bile halkın dimağında kötü icraatları hatırlanırken iyi icraatları hatırlanmaz. Genelde de iyi icraatları çok azdır ve topluma bir şey katmamıştır. Dava insanı devrini tamamlasa da unutulmazlar, hayırla yâd edilirler, özlenirler. Kötü bireyler de yapmış olsalar mücadeleleri esnasında yaşadıkları olumsuz şartlara bağlanır.

10. Siyasetçiler davaları ve dava insanlarını anlayamazlar, idrak edemezler. Dava insanları siyasetçilerle iletişim kurmak isteseler bile siyasetçiler umursamazdırlar, önyargılıdırlar. Siyasetçi her zaman “ben dava insanıyla irtibatta olursam yarın başıma bir şey açılır mı, insanlar hakkımda ne düşünür” diye ben merkezli fikirlere saplanıp kalır. Milletin, ülkenin ve devletin selameti için dava insanlarının mücadelelerine destek vermezler. Siyasetçilerin etrafı kalabalıktır, ama dava insanları genelde yalnızdırlar. Çok laf üreten az iş yapar. Dava insanları siyasetçileri ve siyaseti çok iyi anlar ve analiz eder. Dava insanları o yüzden çok geniş bir vizyona sahiptir.

11. Siyaset, içinden ne çıkacağı belirsiz bir bataklıktır ve eninde sonunda siyasetçiyi de yutar. Siyaset insanın duyularını körleştirir. Dava, insanı pozitif üretkenliğe, çözüm üretmeye, yaratıcılığa, öğrenmeye, dünyayı anlamaya, aklı iman ve ahlak ile bütünleştirmeye, canlılara saygıya götürür. Dava insanı yüceltir ve insanın yaşamını anlamlı kılar. Dava, insanın Allah katından değerini artırır.

12. Siyaset, siyasetçinin gözüne tutulmuş fener gibidir. Siyasetçi ne yakında olanı biteni, ne de uzaklardakini görebilir. Işığın içindeki dalgalanmalara göre aklının oynadığı oyunlara göre yorumlar yapar. Dava, dava insanının elindeki fener gibidir. Dava, dava insanının ufkunu ve vizyonunu genişletir. Yakını ve uzağı insana anlatır.

13. Siyaset alanında doğruyu ve düzgünü görebilmek için onun içinde olmamak gerekir. Zira siyaset gibi alanlarda, bir insanın içinde olduğunda gerçekleri göremez, idrak edemez hale gelir ve de dış etkilere açık, başkalarının anlattıklarına kanar, ambalajlanıp verilmiş kötü işleri güzel görmeye meyilli hale gelir. Siyaset için, ne kadar uzaktan ve siyasetin dışından olaylara bakarsanız o kadar doğruları görme ve gönül gözünüzün açılma ihtimaliniz artar. Dava insanı siyasetin içine girmeden onu takip edebilir ve insanın daha doğru görmesini, idrak etmesini sağlar.

14. Siyasetçi, siyasete atılmadan önce veya devletin idaresi eline geçmeden önce halka ve çevresinde toplananlara karşı sürekli bir atıp tutma psikolojisindedir. Aşırı coştuğu için böyle şeyler yapar. Siyasetçi “şu projemiz var, bu projemiz var” deyip durur. Ama her zaman eline güç geçtiği zamanları hayal ederek anlatır. Hâlbuki asıl daha güç eline geçmeden evvel neler yapıldığıdır. Ayrıca proje olarak ortaya konulan şeyler de sübjektiftir, hiçbir detay içermez. Neyi nasıl yapacakları, nasıl planlar olduğu anlatılmaz. “Güçlü Türkiye, Güçlü Siyaset Projesi”, “Mega Projemiz milletimizi ileri götürecek”, “çalışmamızla sağlıkta çığır atlatacağız” gibi ifadeler anlamsız ve gelişigüzel ifadeler olarak halkın aklında yer etmektedir. Dava insanı yapacağı her türlü çalışmayı en somut haliyle ortaya koyabilir. Çalışmaları için kimseden bir şey beklemez ve insanların ona destek vermesi sadece çalışmalarını hızlandırır.

15. Siyasetçi korkaktır ve kurduğu düzenin ayakta durması daha önemlidir. Dava insanı cesurdur ve değerlerine göre hareket eder. O yüzden dava insanı siyasetçiden milyon kat daha etkili iş yapar ve akıllarda da binlerce sene kalabilir. Dava insanı için davası kutsaldır. Elinde kıt imkânlarla hareket eder, ama atomu parçalamaktan çok daha kuvvetli bir enerjiyi meydana salar. Siyasetçi sürekli itidalli olmayı düşündüğünden yapması gerekenin milyonda birini anca yapabilir. “Başkaları / çevremdekiler ne der, insanlara desteğini keser mi” tarzında düşünceler siyasetçiyi sürekli engeller.

16. Siyasetçi kendi çıkarlarına, koltuğuna, kurduğu düzene göre çalışmalarını yapılandırır. Dava insanı değerlerinin rehberliğinde milletinin, dininin, ülkesinin ve devletinin hedeflerine, çıkarlarına ve ihtiyaçlarına göre çalışmalarını yapılandırır.

17. Siyasetçi, kendi asli fıtratından bile uzaklaşıp farklı bir karaktere dönüşür. Atasal kişiliği, karakteri, duruşu, görevleri bir kenara bırakıp devrin bulaşık insanına dönüşme moduna geçer. Dava insanı, asli fıtratına göre hareket eder ve yaşar. Atasal kimliğine, görevlerine, duruşuna, onuruna, töresine dikkat eder. Zira Allah, insanlara atasal bağları ve genlerinin kalitesine göre değer verir. İnsanın fakir, biçare ya da çökmüş olması onun değersiz olmasını göstermez. Hz.Nuh (as) çocukları olan ve peygamber imanı ve ahlakı ile Türk Töresi’ni oluşturmuş asil Türk soylarına verilen dünyanın idareciliği yetkisi, 45000 sene boyunca Türklerin tek ve en akılcı yönetim modelini kullanmalarını sağlamıştır. Ne zaman ki asli format bırakılıp batı dünyasının kültürü, anlayışı, ahmaklığı, siyasi zihniyeti, emelleri, hedefleri doğrultusunda yönetim modelleri ve yaşam modelleri benimsenmiş, Türklerin sefillik dönemleri başlamıştır. Her ne kadar azamet ile bahsedilse dahi Selçuklu ve Osmanlı döneminde yapılan çok büyük yanlışlar yüzünden hâkimiyet altındaki alanlarda sürekli kargaşalar olmuştur. Bir evliya torunu, atasının şahs-ı manevisine saygılı olmalı ve onun ölçüsüne göre hareket etmelidir. Zira dedesinin duaları ve genleri ona da ulaşmıştır. Bunlar birer hazinedir. İnsan değerlendirirse aslına döner. Dava insanı çok daha akılcı ve pozitif düşünce tarzına sahiptir.

18. Siyasetçilerin bakış açıları (vizyonları) dardır, dünyanın bütünü idrak etme gücünden yoksundurlar. Çoğu zaman bütünü görüp analiz edemezler. O yüzden de analizciler ve stratejistler farklıdırlar. Dünyada pekçok toplum, dil, kültür bulunur ve bunların araştırılması, incelenmesi ve bunlardan feyzler alınması gerektiğinde siyasetçiler en isteksiz tabakadır. Dava insanı dünyanın bütününü görmeye çalışır ve yaptığı çalışmalarla ilgili her alanda, her konuda, her toplumda nelerin olup bittiğini iyice araştırırlar, analizler ederler ve çıkarımlar yaparlar. Böylece en iyisine ulaşmanın bir yöntemini geliştirirler.

19. Siyasetçi pekçok şeyi bozar ve çok az yapıcıdır. Meydana getirilen hizmetlere bakıp ta siyasetçi hakkında olumlu fikirler yürütmek yanlıştır. Zira insanların ve toplumların en temel ihtiyaçları bellidir ve çağın getirdiği imkânlarla bütün devletler zaten bir takım hizmetleri sunmakla mükelleftirler. Bunun dava insanı olmak, yapıcılıkla hiçbir alakası yoktur. Dava insanı yapıcıdır, onarıcıdır, üretkendir. Farklı düşünceler ve projeler geliştirir. Dava insanları toplumların farklılıklarını ortaya koyarlar. Bir binayı herkes yapar. Ama o binaya farklı motifler işleme, farklı mimariler uygulama, bina içine teknolojik imkânlarla eğlenceli oyunlar ve anlatımlar ekleme gibi fikirler dava insanlarından çıkar.

20. Siyasetçilerin çoğu derin kültürel bir birikime sahip değillerdir. Mesela; 5-6 dil bilen siyasetçiye rastlayamazsınız ve 3-5 farklı toplumu çok iyi tanıyan bir siyasetçi bulamazsınız. Siyasetçiler sürekli danışmanlar kullanırlar. Hatta Türkler gibi kültürel gelişime ehemmiyet vermeyen toplumlar her dil ve her toplum için farklı bir danışman bulundururlar. Dava insanı kendisini geliştirmek zorundadır. Fazla dil bilmese bile en azından anlayabilecek kadar 3-5 dili öğrenir, kültürleri ve toplumları tanır. Ona göre de projeler ve stratejiler geliştirir.

21. Siyasetçiler insanlardan çok kopuktur. Bir vatandaş bir siyasetçi ile görüşmek istese bin dereden su getirmesi gerekir. O yüzden siyasetçiler akıllı ve üretken insanlara ulaşamazlar. Dava insanı içine kapanık çalışsa ve yaşasa bile insanlara daha dönüktür ve onları dinler. Dava insanı, başkalarına saygı gösterir, büyüklenmez. Siyasetçiler kendini beğenmiş olmalarına karşı dava insanları mütevazıdırlar. Dava insanları kendi özelliklerini anlatsalar daha en asgarisini anlatırlar. Genelde dava insanlarının nitelikleri de normal bir insanın çok çok üzerindedir.

22. Siyasetçi; insanların, devletin ve ülkenin gerçek ve elzem ihtiyaçlarını idrak edemez. Akıl sahiplerinden feyz almaktan, doğru sözleri idrak etmekten, başkalarının düşünceleri üzerine tefekkür etmekten uzak dururlar. Tek doğru kendilerinin bildikleridir. Dava insanı; çoğu şeyi layığı ile idrak eder. İdeolojilerden, ideallerden, fikirlerden, tarihten ders alarak kendisine istikamet çizer. Birlikte saf durduğu insanları da titizlikle seçer.

23. Siyasetçiler başkalarına karşı önyargılıdır ve bu yüzden de duyarsızlaşmışlardır. Dava insanları ise başkalarını sevmese bile onlara karşı saygılıdır ve her fikirden, her yaşanandan, her gördüğünden beslenir. Fikirleri olgunlaştığında patlama noktasına ulaşır ve projesini, insanlarla etkileşimini kurgular.

Türklerin 45000 senelik yönetim modeli nedir?

Türklerin kendi kültürleri, dilleri ve alfabeleri varken değişiklik ve heyecan arayıp yabancı kültürlere, dillere ve alfabelere yönelmişlerdir. Türklerin kendi yönetim modelleri varken emperyalist sömürgeci dünyanın aldatmacalarına kanıp demokratik parlamenter sistem gibi suni ve tamamen batının emellerine hizmet eden siyasi anlayışı kabul etmişlerdir. II. Abdülhamid Han zamanında Rusya’nın ve İngiltere’nin dayatmaları sonucunda Meclis-i Mebusan açılmak zorunda kalmıştır. Ancak mebusların hemen hepsinin Rum, Ermeni, Yahudi ya da batı sevdalısı tipler olduğunu gören padişah, bunun devlete karşı komplo olduğunu anlayıp meclisi kapatmıştır. İkinci kez, bu sefer savaşla tehdit eden Hıristiyan devletler meclisi tekrar açtırmış ve Kanun-i Esasi’yi yaptırtmıştır. Bu sayede önce II. Abdülhamid’in tahtı bırakıp Selanik’e çekilmesi sağlanmış, daha sonra da yeni padişahın görevlerini yerine getirememesini sağlayarak ülkenin bölünmesinin yolu açılmıştır. II. Abdülhamid Han’ın tahtı bırakmasının da nedeni “çok sivil kanı dökülmesi ihtimalinin belirmesi” ve “Hıristiyan devletlerin Osmanlı topraklarını işgal tehditlerinin artması” olmuştur. Yoksa padişah keyiften çekilmemiştir. İkinci kere meclis açıldıktan 3 ay içerisinde ülke genelinde Vahhabi isyanları ve yabancı devletlerin işgal faaliyetleri başlamıştır. Bu olayların meydana gelmesini hızlandıran en önemli neden ise; Avrupalı Yahudilerin lideri Herltz’in II. Abdülhamit’ten Filistin’i istemesi ve padişahın da buna şiddetle karşı çıkmasıdır. Yahudiler bunun üzerine 31 Mart Vakası olarak bilinen padişaha suikastı gerçekleştirmişlerdir. Sonunda da Osmanlı’nın parçalanmasını sağlamışlardır. Atatürk, İttihatçı olduğu ve İttihat Terakki Cemiyeti’ni kuranın da İtalya P6 Mason locası olması dolayısıyla halen Yahudiler “son yüzyılda Yahudiler iki yeni devlet kurdular; birisi Türkiye, ötekisi İsrail” derler. Ancak Atatürk her ne kadar İttihatçı de olsa aynı zamanda milliyetçi idi de. Yeni Türkiye’de Mason localarının çalışmalarına önce izin vermiş, sonra da yasaklamıştır. Zira Mason localarının ne derece zararlı işlerle uğraştıklarını görmüştür. Atatürk devrinde de “mecburen” bir tek adamlık görüyoruz. Zira yeni kurulmuş bir devlete demokratik parlamenter sistemi getirmek çok zordu. Avrupalılar kendi zihniyetinden toplumlarla iç içe yaşıyorlardı. Türkiye ise dindaşları, ama kendi kültürlerinden ve zihniyetlerinden uzak insanlarla, devletlerle bir arada yaşıyordu. Dolayısıyla Atatürk dönemi de bir nevi Hanlık dönemi gibidir. Kısa bir dönem çok partili dönem olsa da genelde tek partili tek adam dönemi yaşanmıştır Atatürk vefat edene kadar.

Kural 1. Türkler asla “asil Türk soyundan ve hanedanlığından” gelmeyen birisine itibar etmezler ve onu lider bellemezler. Türkler için lider “% 100 Türk” olmalı ve “% 100 lider soyundan gelmeli”.

Kural 2. Türk Töresi’ne göre hareket etmeyen insan lider olarak kabul görmez.

Kural 3. Mutlaka bir Aksakallılar Meclisi bulunur. Kimilerinin bahsettiği gibi 19 kişi olması da gerekmez. Aksakallılar Meclisi tarih boyunca 3 ila 40 kişi arasında olmuştur. Türk toplumuna göre rakam belirlenmiştir. Aksakallılar Meclisi bir danışma ve tavsiye topluluğudur ve Türk boylarının liderlerinden gelirler. Rastgele insanlar meclise alınmaz. Tek başına Aksakallılar Meclisi devleti sevk ve idare için yeterli değildir. Dizi filmlerde gösterilen mantık yanlıştır. Han olacak kişiyi de Aksakallılar Meclisi kendi aralarından seçmezler. Silsile yoluyla Han soyundan gelen liderler arasından bir tercih yapılması gerektiğinde devreye girebilir. Meclis üyeleri güncel siyasi hayattan bağımsızdır ve yabancı toplumlarla da ilişkileri sınırlıdır.

Kural 4. Han olan kişi bütün kararları alır ve uygular. Aksakallılar Meclisi tarafından sunulan tavsiyelere de dikkat edebilir. Son sözü her zaman Han söyler. Han, Allah’ın yeryüzündeki tek ve kudretli Halifesi kabul edilir.

Kural 5. Her Han’ın kendi teşkilatları vardır ve devlet te bu teşkilatlanmalara göre yapılandırılır.

Kural 6. Her Han’ın “devlet hizmeti” için bir maaşı vardır. Bu maaşın ötesinde birşeyi devlet hazinesinden talep etmez. Her Han, çok iyi bir kültürel alt yapıya ve eğitime sahiptir. Her Han, en az 3-4 dil bilir ve dünya toplumlarını çok iyi tanır. Her Han’ın kendisine ait bir mesleği ve uğraşısı vardır. Bu mesleği ile de kendisine gelir elde edebilir. Hanların çoğu, devletten az bir hizmet bedeli almış ve buna karşın kendi mesleği ile elde ettiği gelirle geçinmiştir. Hatta devletten aldığı maaşı hayır hasenat işlerine yatıran Hanlar da oldukça fazladır.

Kural 7. Han, her zaman dinine sadıktır.

Kural 8. Han, her zaman Türkleri birleştiricidir ve Türklere rehberdir.

Kural 9. Türk Devlet idaresinde yabancılarla ticaret ve iş haricinde fazla bir münasebet, yakınlık, kültürel kaynaşma arzusu yoktur. Siyaseten bir ittifak gerekiyorsa Han emir verir, ilgili diplomatlar ve delegeler gidip gereğini yaparlar.

Kural 10. Kağan (Han), siyaset ile uğraşmaz, politikalar üretir. Bunu yaparken de milletinin, ülkesinin ve devletinin milli ve manevi değerlerine, hedeflerine ve çıkarlarına bakar. Başka birşeyi önemsemez.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Türkiye'nin Hali

Türkiye Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumda.. Japonya'da % 14, ABD'de % 12, İngiltere'de ve Fransa'da % 21'i düzenli olarak...

 
 
 

Comentários


Mete IX K&C

Türk Dünyası'na ahir zamanda bir umut veren, destekçi

  • Facebook Black Round
  • Twitter - Black Circle
bottom of page